Kültür-Sanat

Batının Doğuyu Geçmesi Coğrafya ile mümkün oldu! Nasıl mı?

Batının medeniyet olarak günümüzde doğuyu geçmesi nedenlerinden biri olan coğrafya. Peki batı doğuya göre nasıl bir coğrafi üstünlüğü var?

Batının Doğuyu geçmesi sebebi ne batılıların mükemmel genlere sahip olması, ne batılıların uygulamaya koyduğu din, kültür ve ahlak birikiminin harika olması ne de batının doğuya göre çok daha iyi liderlere sahip olmasıdır. Batının doğuyu olan geçmesi açıklanmaya çalışılıyorsa irdelenecek ilk bölüm coğrafya olmalı. Çünkü coğrafya kimi dönemlerde çok büyük bir avantaj sağlayabiliyorken, kimi dönemlerde de uygarlıkların çöküşünün en büyük nedeni olabiliyor. Dönemin dinamiklerine göre gücünü hem olumlu hem de olumsuz bir şekilde ortaya çıkarabilen bir şey bu coğrafya. A dönemindeki B yerleşim yeri sahip olduğu coğrafya nedeniyle gücünün doruklarını yaşarken x dönemindeki b yerleşim yeri cehennemi görebiliyor. Hem de aynı koordinatlarda bulunmalarına rağmen. Denge değiştirebilen, gücün odak noktasını tarihi süreç boyunca kaydıran, hangi durumda dost olup hangi zamanda düşman olacağı kestirilemeyen acayip bir şey bu coğrafya.

Öncelikle 15 bin yıl öncesine, yani buzul çağının yavaş yavaş bitmeye başladığı döneme gidelim. bu zamanlarda tarımın yapılacağı alanlar oldukça kısıtlıydı; yaban bitki ve hayvanların evcilleştirilebilmesine olanak verecek ılıman iklim ve arazi şartlarına yalnızca birkaç bölge sahipti. Bu tarz bitki ve hayvanların varlıklarını en yoğun biçimde sürdürebildikleri bölüm Fırat, Dicle ve Ürdün nehirlerini besleyen kaynakların olduğu yerlerdi. Tarım devrimi de tam olarak bu coğrafyalarda yapıldı. M.Ö. 9000’li yıllarda başlayan tarım devrimi daha sonra kademeli bir şekilde Avrupa’ya sıçradı.

Bereketli Hilal

Tarım Devrimi’nin Çin ve Meksika’da da başlatıldığını söylemek çok yanlış olmaz

Fakat yabani bitki ve hayvanların evcilleştirilmesine olanak sağlayan imkanların batıdaki imkanlara göre daha az olması nedeniyle tarım devrimi sürecinin tam anlamıyla oturması binlerce yıl sürdü. Tarım devriminin ilk zamanlarında uygun sıcaklığa sahip olmak, toprağa düşen yağış miktarı ve topografi oldukça önemliydi. Fakat köyler şehirlere dönüştükçe bu tarz coğrafi faktörler yavaş yavaş önemini yitirmeye başladı. Çünkü nehir kenarında kurulmaya başlayan şehirler ile sulama sistemi geliştirilmeye başlandı. Nil nehri örneğindeki gibi.

Şehirler, imparatorluklara dönüştükçe bu sefer de nehir kenarında kurulmuş olmanın sağlamış olduğu avantaj kaybolmaya başladı. Ulaşım yapmaya müsait olan bir deniz kıyısına sahip olmak ilgili dönemin güç faktörüydü. Romalılar yemeklerini, ordularını ve vergilerini deniz yolu vasıtasıyla taşıdılar.

Antik çağın imparatorlukları büyümeye ve gelişmeye devam ettikçe coğrafyanın ifade etmiş olduğu anlam bir kez daha değişmeye başladı

Milattan sonraki ilk beş yüzyılda dönemin en büyük imparatorlukları (roma’dan ve çin’e) dağılmış olmasına rağmen politik değişimler coğrafya algısını bir kez daha değiştirdi. Çin, 6. yüzyılda imparatorluğunu tekrardan birleştirmesine rağmen batı tarafı bu icraati tam anlamıyla başaramadı. Neredeyse bir milenyum boyunca çin, dünyadaki en güçlü, en üretken ve en zengin uygarlık olma sıfatını korumayı başardı. 1300 yılından itibaren doğu uygarlıklarının gemileri okyanusları aşıp barutlu silahlarıyla diğer tarafları yok edecek seviyedeydi.

Kuzey Atlantik’e sıkışmış olan Avrupalılar, doğu uygarlıklarının sahip olduğu gemi ve silahların okyanus aşabildiğini öğrendiklerinde atlas Okyanusu’nda kıyı şeridine sahip olma problemlerini avantaja çevirmeyi başardılar. İnsanlar okyanusu aşmadan önce, Avrupalıların büyük zenginlik vadeden Amerika kıtasına Çin’in konumuna göre iki kat daha yakında olmasının bir önemi yoktu. Coğrafi keşifler ile coğrafi konum artık bir avantaja döndü. 3 bin mili kapsayan atlas okyanusu, ürünlerin avrupa ve Amerika arasında taşınmasına olanak veriyordu. Fakat 8000 mili kapsayan Çin-Kaliforniya istikameti dönemin gemilerinin üstesinden gelmesini sağlayabilecek türden değildi. Mesafenin uzunluğu ve Pasifik’in azgın dalgaları ticaretin karlı olmasını engelliyordu. Amerika’yı keşfedip Amerika’nın zenginliklerini sömürenin kim olacağına coğrafya karar verdi. Çinli denizciler de en az Avrupalı denizciler kadar bilgili ve cesurlardı; fakat coğrafyanın hükmüne karşı gelemediler.

Avrupalılar, atlantik kıyılarında yeni bir market ekonomisi oluşturmaya devam ettiler

Kıtalar arası sömürünün avantajları üzerinde kafa yordular. Rüzgar ve dalgaların nasıl çalıştığını anlamaya çalıştılar. Bu sayede ölçüm ve gözlem yeteneklerini geliştirdiler; bu durum da fizik, kimya ve biyoloji yasalarının kodlarını kırma devriminin öncüsü olmak için yeterliydi. Bu nedenle bilimsel devrim Çin yerine Avrupa’da vuku buldu, aydınlanma süreci Çin yerine Avrupa’da başladı.

1800 yılından itibaren atlantik market ekonomisi, avrupalıları fosil yakıtların gücünü kullanmaya teşvik etti. İngiltere’de sanayi devrimi başladı ve ingiltere dünya devi haline geldi. Fakat coğrafyanın güç merkezi değiştirme etkisi sanayi devrimi ile de durdurulamadı. Amerika, yeni dünya lideri olarak ön plana çıkmaya başladı.

Bu döngü, günümüzde de duracak gibi görünmüyor

20. yüzyıl itibarı ile japonya, çin ve hindistan merkezli doğu bloğu yeni bir odak noktası haline geldi. Doğunun yeniden yükselişi, toplumların büyümesinde coğrafya faktörünün önemini bilenler için tahmin edilebilir bir olguydu.

Güç ve zenginliğin avrupa’dan amerika’ya geçişi oldukça vahşiydi. Önümüzdeki yüzyılda bu gücün doğu tarafına kayması oldukça muhtemel. Bir sonraki nesil için en can alıcı nokta ise coğrafyanın gücün toplandığı odak noktasını değiştirme özelliğini yok etmeye çalışmaktan ziyade coğrafyanın olası bir üçüncü dünya savaşı çıkarma potansiyelini iyi bir şekilde analiz etmek olacak.

KAYNAK

Şeytanla anlaşıp ruhunu şeytana satan adamın hikayesi: Christoph Haizmann

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

18 − 14 =

%d blogcu bunu beğendi: