Kültür-Sanat

Adolf Hitler ve Siyasi Vasiyeti ve Vasiyette Yer Alan Birbirinden Şaşırtıcı Politik İtiraflar

Adolf Hitler, ölümü yakınken sekreteri Martin Bormann’a II. Dünya Savaşı ile öncesi ve sonrasına dair düşündüklerini yazdırmış ve ortaya doğal olarak şaşırtıcı bir belge çıkmış. İşte Adolf Hitler’in siyasi vasiyeti içinden seçmeler…

Adolf Hitler… 20. yüzyıl’ın josef stalin ile birlikte en önemli şahsiyeti. 4 şubat 1945 tarihinde, sekreteri ve yakın adamı martin bormann’a yazdırmaya başladığı siyasi vasiyetnamesinde, ikinci dünya savaşı, öncesi ve sonrasına dair düşünceleriyle kimi zaman insanı geren kimi zaman da şaşırtan diktatör. tarihin en büyük itiraflarını barındırmaktadır.

– fransa’nın bir fahişe olduğunu ve arkasından sürekli dolaplar çevirdiğini,

– avrupa’yı işgal edince diplomatlarına, dışişlerine çok güvendiğini ve bunun kendisinde büyük bir hayal kırıklığı yarattığını, halbuki işgal ettiği ülkenin ezilmesi gerektiğini,

– fransa’nın, almanya’ya olan kininin eşsiz olduğunu ve bunun fransızları sürekli güdülediğini,

– fransa ile aynı cephede olunsaydı mutlaka kendilerini satacağını,

– savaş süresince aldığı en önemli kararın, sscb’ye saldırmak olduğunu,

– iki cepheli savaşı hiçbir zaman istemediğini ve napoleon bonaparte’yi iyi etüt ettiğini,

– barbarossa operasyonu’nun başlangıç tarihini napoleon’dan arakladığını, 


– amerika’nın sürekli ekonomik olarak geliştiğini gördüğünü, bu yüzden avrupa’ya bulaşmadan ingiltere’yi barışa zorlamak için sscb’yi mahvetmesi gerektiğini,

– sscb’yi ancak hızlı bir saldırı (blitzkrieg) ile yenebileceğini,

– italya’nın, barbarossa operasyonu öncesi, yunanistan’a saldırmasının ahmakça olduğunu ve bunların kendilerine zaman kaybı olarak yansıdığını,

– ruslar’ın ham maddelerine muhtaç olduğunu ve bunu generallerine anlatamadığını,

– sscb’ye savaş kararını, vyaçeslav molotov’un kasım (1940) ayındaki berlin ziyaretinden sonra aldığını,

– eğer sscb’ye saldırmasaydı; stalin’in kendisinden finlandiya, türkiye, romanya ve bulgaristan için hak iddia edeceğini,

– sscb karşısında almanya’nın; avrupa’nın koruyucusu ve hamisi olduğunu,

– italya ile ortaklığın, kendilerinden çok düşmanlarına yaradığını, (özeleştiri)

– italya’nın, roma’nın gerçek varisleri olduğunu (ama savaşa girmelerini istemez),

– orta doğu’daki yerel halkın, ingiltere ve fransa’dan çok italyanlardan nefret ettiğini,

– benito mussolini’ye kendi yandaşları tarafından verilmiş olan “islam’ın kılıcı” unvanının gülünç olduğunu,

– islam dünyası ile sağlam bir politika izlenebileceğini fakat italya’nın bunu mahvettiğini, (özeleştiri)


– düşmanlarının ilk zaferlerini, italyanlar karşısında kazandığını ve bunun onları motive ettiğini,

– yugoslavya’daki darbenin de barbarossa operasyonu’nun geç başlamasına sebep olduğunu ve başlıca sorumlunun yine italyanlar olduğunu,

– bir kez daha ‘ah, keşke italyanlar savaşa girmeseydi.” diye,

– sadece almanya olarak savaşa girilseydi –mihver olmadan- sscb’nin kış gelmeden düşeceğini,

– yine de italya’yı açıkça hiçbir zaman eleştirmediğini çünkü avusturya ile birleşmede (anschluss) duce’nin yaptıklarını unutmadığını,

– duçe’nin kendi dengi olduğunu fakat italyanlar için bunu söyleyemeyeceğini,

– zayıf milletlerle işbirliği yapmanın almanya’yı her zaman hüsrana uğrattığını ve bu yüzden yalnız savaşa girmenin daha elzem olduğunu,

– italya konusunda -savaş dışı, güvenme, açıkça dostuna her şeyi ifade etmeme- hiçbir şey yapmamasının kendisini çok kötü hissettirdiğini ve bundan büyük bir acı duyduğunu,

– pearl harbor’un, roosevelt için amerika’yı savaşa sokmak için bir bahane olduğunu hatta japonya’yı bu saldırıya mecbur (ambargolar) bırakanın yine amerika olduğunu,

– japonya ile ortak olmayı büyük bir şans olarak gördüğünü ifade eder.

– winston churchill’i yahudi olarak kabul eder. tüm avrupa’yı ikimiz bölüşebilirdik fakat yahudi dostu franklin delano roosevelt ile birlik olup avrupa’nın liderliğini amerika ve sscb’ye bıraktı, der.


– churchill’den ‘ihtiyarcık, yaşlı simsar’ diye bahseder.

– polonya’ya gereksiz gazı verenin ingiltere ile fransa olduğunu ifade eder. (gerçekten de ingilizler, lehler’in ruslar’dan daha güçlü olduklarını düşünüyorlardı.)

– şubat 1945’te artık savaşın çoktan kaybedildiğinin farkındadır.

– kendisini ve almanya’yı, sparta kralı leonidas ve 300 askerine benzetir.

– ingiltere’nin eğer isteseydi 1941’de savaşı bitirebileceğini, kuzey afrika’daki galibiyetlerin ona yetmediğini söyler. ingiltere ile her zaman masaya oturmaya sıcak olduğunu belirtir.

– bütün almanlar’ı tek bir çatı altında birleştirmek (lebensraum) ve savaşmaktan başka bir çaresi olmadığını belirtir.

– winston churchill bir şekilde ölürse kötü kaderin/şansın dağılacağını büyük friedrich gibi savaştan galip çıkabileceğini ifade eder. (nisan 1945’te roosevelt ölecektir, kendisinin umutlandığı görülür ama artık çok geçtir.)

– işgal edilen yerleri ingilizler gibi sömürgeleştirebilme yeteneğinin almanlarda pek olmadığını açıkça söyler.

– deniz ötesi sömürgelerin halka zenginlikten çok fakirlik getirdiğini ifade eder. eski yunan medeniyetlerini örnek verir.

– sömürgecilerin, ele geçirdikleri ülkelere üç şey götürdüklerini belirtir: frengi, materyalizm, taassup (misyoner).

– ispanya ve fransa’nın sömürgeleştirdiği ülkelerin kanını emdiğini, yapay bir kültür meydana getirdiklerini,

– abd’yi ucube olarak betimlediğini,

1940’larda ABD

– milliyetini kaybetmiş bir alman’dan daha kötü bir varlık olmadığını,

– monroe doktrini uygulansaydı avrupa’nın içişlerinde daha bağımsız olacağını,

– avrupa’nın dışındakilerle -avustralya ve asya’da yaşanan gelişmelerle- pek alakadar olunmaması gerektiğini,

– bazen 1940’ta, ispanya’yı savaşa sokmaya yeteri kadar cesaretlendirseydiler neler olabilirdi diye düşündüğünü,

– francisco franco’yu, iç savaşta kendisine yaptıkları iyilikleri unuttuğu için şu dünyada asla affetmeyeceğini,

– italyanlar’dan ‘ayağımızdaki pranga’ olarak,

– partisinin en iyi yaptığı işin yahudi meselesini ele almak(?) olduğunu ve bu durumdan diğer ülkelerin kaçtığını,

– yahudiler’in eski mısır’dan beri hiç değişmediğini, içinde bulundukları ülkenin kültürünü benimsemediklerini,

– yahudilerden başka dünyada hiçbir kavmin onlar kadar ayrıcalık istemediğini,

– alman kültürünü korumak için panzehir banyosu (mecazi kavram ama ucu açık, soykırımdan hiçbir zaman açıkça bahsetmez) ile yahudileri kovduklarını,

– ikinci dünya savaşı’nın tamamen yahudilerin çıkardığı bir savaş olduğunu,

– yahudilerin gerçek yüzünü dünyaya gösterenin kendisi olduğunu,


– harbi kazanırsa yahudileri sileceğini, harbi kazanamazsa da elinden geleni yaptığına emin olduğunu (?),

– ırkların sistematik karışımının hayırlı bir iş olmadığını,

– çin ve japonya’nın milletlerini asla, aşağı bir ırk olarak görmediğini hatta bu iki ülkenin ırkının geçmişinin germenler’den daha yüksekte olduğunu,

– hristiyanlığın dışarıdan getirildiği için germenler’e uygun olmadığını,

– prusya’nın tam olarak germen zihninin ürünü olduğunu,

– avusturyalılar’ın da -memleketi- prusya kanı taşıdığını,

– almanlar’ı, yani kendi halkını bile, kimi zaman güç kullanarak yola getirdiğini,

– büyük friedrich’in gerçek bir alman olduğunu,

– yahudi ırkı hariç başka hiçbir ırkla sorunları olmadığını; (bir alman, abd’ye gittiğinde amerikalı olur fakat bir yahudi, amerika’ya gittiğinde yahudi olarak kalır, der.)

– eğer münih antlaşması (1938) olmasaydı o tarihte savaşa gireceğini,

– savaş politikası için yeterince iyi adam yetiştiremediğini bunun için de en az yirmi yıl gerekeceğini ve buna vaktinin olmadığını,

– tarih boyunca almanların en büyük sorununun kısıtlı zaman olduğunu,

– uzun bir süre yaşamayacağını (ölüm, hastalık) düşündüğü için bazı olaylarda acele ettiğini,

– istisnalar dışında, generallerinin ve diplomatlarının kendi fikirlerini paylaşmadığını ve bunu değiştirebilecek vaktinin de olmadığını,

– fransa’yı işgal ettikten sonra vichy hükümetini kurmasının hata olduğunu belirtir.

kaynak 1
kaynak 2

Adolf Hitler’in son anlarını geçirdiği ve intihar ettiği sığınak: Führerbunker

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

five + one =

%d blogcu bunu beğendi: